NEVEVİ MİN HAC / VAKIF

 

A. GENEL BİLGİLER

 

Vakıfta bulunan kişi, sözü muteber ve teberru yapmaya ehil, vakfedilen mal kendisinden devamlı faydalanılabilen bir mal ol­malıdır. Şu halde yemek ve reyhan gibi bir şeyi vakfetmek caiz de­ğildir. Ama akarın, menkul malın ve müşterek arazinin vakfedilme-si sahihtir

 

Zimmette olan elbise ve köle vakfedilemez. Hür olan bir kimse kendini vakfedemez. Keza ümmü veledi, talim edilmiş köpeği ve bel­li etmeksizin iki köleden birini vakfetmek de en sahih kavle göre ca­iz değildir.

 

Bir kimsenin icare ettiği arsada yaptığı binayı veya icare ettiği arsaya diktiği fidanları vakfetmesi en sahih kavle göre caizdir.

 

Bir kimse bir malı belli bir kişiye veya birkaç kişiye vakfeder­se, malı mülkiyetlerine geçirme imkanları olması şarttır. Annesinin karnındaki cenine veya bir kölenin bizzat kendisine yapılan vakıf sahih değildir. Bir köleye mutlak olarak vakfedilen mal, efendisine vakfedilmiş sayılır. Bir hayvan adına mutlak olarak yapılan vakıf ge­çersizdir. Zayıf kavle göre bu vakıf, hayvan sahibi adına geçerli olur.

 

Zımmi adına yapılan vakıf sahihtir. Dinden çıkmış ve harbi adına yapılan ve kişinin kendisi üzerine yaptığı vakıf en sahih kav­le göre caiz değildir. Günah işlemeye vesile olan vakıf geçersizdir. Ki­lise yapmak için yapılan vakıf gibi. Sevap kazanmak niyeti ile yapılan vakıf sahihtir. Fakirler, alimler, mescitler ve medreseler adına yapılan vakıf gibi. ibadet için olmayan vakıflar da en sahih kavle göre sahihtir. Zenginler adına yapılan vakıf gibi.

 

Vakıf akdi, vakfa delalet eden bir lafız ile sahih olur. Sarih olan lafızlar şunlardır: "Vakfettim." keza "Arsam onun üzerine vakfedil-miştir." en sahih kavle göre "Allah için kıldım." ve "Alıkoydum." lafı­zları da sarih olan lafızlardır.

 

Bir kimse: "Malımın şu kadarım satılmaz bir sadaka kıldım, vakfedilmiş sadaka kıldım veya satılmaz ve hîbe edilmez." derse, en sahih kavle göre, bu lafızlar sarih olan lafızlardır. Fakat sadece: "Ta-sadduk ettim." der ve her ne kadar bununla vakfetmeye niyet eder­se de sarih lafız olmaz. Ancak fakirlere vakfetmek gibi umumi bir ci­hete bağlar ve vakfetmeye niyet ederse, bu kinayeli bir lafız olur. En sahih kavle göre kişinin: "Onu haram kıldım." veya "Ebedi kıldım." demesi sarih lafız olmaz. Şayet: "Şu yeri cami kıldım." derse, bu sözle o yer mescit sayılır.

 

Vakıf, belli bir şahıs üzerine yapılırsa o şahsın vakfı kabul et­mesi şarttır. Kabullenmeyi bir şart kabul ettiğimiz veya etmediğimiz takdirde, bir kimse kendisine yapılan vakfı reddederse, hakkından vazgeçmiş sayılır.

 

Bir kimse: "Ben şu malı bir seneliğine vakfettim." derse, böyle bir vakıf geçersizdir. Şayet "Çocuklarıma vakfettim." veya "Zeyd'e sonra da onun nesline vakfettim." der ve başka bir şey eklemezse, en zahir kavle göre böyle bir vakıf sahihtir. Zikredilen bu şahısların nesli kesilirse, en zahir kavle göre yapılan vakıf devam eder ve de­vam eden bu vakıf kendilerine vakfedilen şahısların nesli kesildiği gün, onlara en yakın olan insanlara verilir. Şayet vakıf münkatı-ı ev­vele yapılırsa yani, "Doğacak olan çocuğuma vakfettim." derse, mez­hep alimlerince kabul edilen rivayete göre bu vakıf geçersizdir. Münkatı-ı vasata yani, "Çocuklarıma sonra bir adama daha sonra fakirlere vakfettim." derse, mezhep alimlerince kabul edilen rivaye­te göre vakıf sahihtir. Şayet sadece: "Vakfettim." derse, en zahir kavle göre vakıf geçersizdir.

 

Vakfı bir şeye bağlamak caiz değildir. Kişinin, "Zeyd geldiği za­man malımı vakfedeceğim." demesi gibi. Muhayyerlik şartı ile yapılan vakıf, en sahih kavle göre geçersizdir. Bir kimse icare veril­memek şartı ile bir malı vakfederse, en sahih kavle göre belirtilen şarta uyulur.

 

Bir kimse, vakfettiği camiyi örneğin Şafiîler gibi belli bir top­luluğa tahsis etmeyi şart koşarsa, bu şarta uymak gerekir. Vakfedi­len medrese ve tekkeler gibi. Bir kimse bir malı iki kişiye ve onlar­dan sonra fakirlere vakfeder de bunlardan birisi vefat ederse, en sa­hih kavle ve İmam'm görüşüne göre vefat edenin hissesi hayatta ka­lanlara verilir.

 

 

1. Lafzi Vakıf

 

Bir kimse: "Şu malımı çocuklarıma ve çocuklarımın çocuk­larına vakfettim." derse, mal hepsine eşit şekilde paylaştırılır. Keza nesli daha ziyade belirtir veya "Bir batından sonra gelen batma vak­fettim." derse, bunun hükmü az önce zikredilen hüküm gibidir. Şa­yet "Çocuklarıma sonra torunlarıma daha sonra onların çocuklarına nesilleri boyunca vakfettim." derse veya "Çocuklarıma ve torun­larıma bana en yakın olana veya sırayla gelen ilk batınlara." derse, bu tertibe göre vakıftan istifade ederler. En sahih kavle göre kişinin, çocuklarına yaptığı vakfa torunları dahil olmaz. Zürriyetine, nesli­ne, kendisini takip edenlere ve çocuklarının çocuklarına yaptığı vak­fa kızının çocukları da dahil olur. Ancak: "Onlardan bana nispet edi­lenlere vakfettim." derse, kızının çocukları vakfa dahil olmazlar. Şa­yet kişi malını mevlasına vakfeder de onun da efendisi ve azad etti­ği kölesi varsa, onlara paylaştırılır. Zayıf kavle göre böyle bir vakıf geçersizdir.

 

Birbirine atfedilen cümlelerden önce belirtilen sıfatlar, cümle­de zikri geçenlerin tümü için geçerlidir. Örneğin kişi: "Muhtaç olan çocuklarıma, torunlarıma ve kız kardeşlerime vakfettim." derse, zikredilenlerin tümünde muhtaç olma vasfı aranır. Keza birbirine atfedilen cümlelerden sonra gelen sıfatlar da zikredilenlerinin tümü için geçerli olur. Kişinin şahısları "atıf vavı" ile zikredip istisna edatı ile ayırdığı sıfat da hepsini kapsar. Örneğin kişi: "Çocuklarıma, to­runlarıma ve muhtaç olan kız kardeşlerime vakfettim veya ancak onlardan fasık olanlar ayrı." derse fasık sıfatı fasık olanların tümünü içine alır. Yani fasık olanlar vakıftan istifade edemezler.

 

 

2. Manevi Vakıf

 

En zahir kavle göre, belli bir kimseye (veya bir cihete) vakfedi­len mal Allah'ın hakkına intikal eder. Yani böyle bir mal insanlara tahsis edilmiş olmaktan çıkar. Vakfedilen mal vakfedenin ve vakfe-dilenin mülkiyetine geçmiş olmaz. Ancak geliri vakfedilenin mülki­yetine geçer. İsterse kendisi bizzat malı işlemek sureti ile ondan is­tifade eder ve isterse iare veya icar vererek başkası vasıtası ile on­dan istifade eder. Böylece vakfın ücret, meyve, yün ve süt gibi men­faatini mülk edinir. Keza en sahih kavle göre, vakfedilen malın artışını da mülk edinir, ikinci bir kavle göre ise, ziyade olan gelir vakıf olur. Vakfedilen hayvan ölürse, derisi vakfedilene tahsis edilir.

 

Bir kimse şüphe ile vakıf edilmiş cariye ile cinsel ilişkide bulu­nursa veya onu nikahlarsa, -bu nikahın sahih olduğunu kabul etme­miz halinde, en sahih kavle göre nikah akdi sahihtir- bu takdirde ca­riyenin mehri vakfedilen kişiye ait olur. Mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre vakfedilen köle telef edilirse, kendisine vakfedi­len kişi kölenin değerini mülk edinemez. Belki o kölenin değeri ile bir başka köle satın alır ve telef olunanın yerine vakfeder. Bu değer ile tam bir köle satın alınamazsa bir kölenin yarısı satın alınır.

 

Şayet vakfedilen ağaç kurursa, mezhep alimlerince kabul edi­len rivayete göre vakıf malı olmaktan çıkmış olmaz. Belki o kuru ha­li ile kendisinden istifade edilir. Zayıf kavle göre ise, ağaç satılır. Bundan elde edilen bedelin hükmü, kölenin bedelinin hükmü gibi­dir.

 

En sahih kavle göre, mescidin çürümüş hasırlarını ve kuruyup yakmaktan başka bir işe yaramayan kırılmış ağaçlarını satmak caizdir. Bir mescit yıkılır da tamir edilemezse, her ne şekilde olursa olsun satılamaz.

                                       

 

3. Vakfa Yönetici Tayin Etmek

 

Malını vakfeden kişi vakıf malını kendisinin veya bir baş­kasının yönetmesini şart koşmuşsa, şart yerine getirilir. Vakıfta bu­lunan kişi böyle bir şart koşmamışsa, mezhep alimlerince kabul edi­len rivayete göre hakim tarafından yönetilir.

 

Yöneticide bulunması gereken şartlar şunlardır.

 

1- Adaletli olmak.

 

2- Ehil olmak. Yani vakfı idare etmeye gücü yetmek

 

3- Tasarruf yetkisine sahip olmak. Yöneticinin görevleri ise şunlardır:

 

 1- Vakfın işlerini yürütmek.

 

 2- Malı icare vermek.

 

 3- Malın gelirini toplamak. '      

 

 4- Geliri hak sahiplerine dağıtmak.

 

Yöneticiye bu vazifelerin bir kısmı tevdi edilirse, onları bırakıp diğerlerini yapamaz.

 

Vakıf sahibi tayin ettiği yöneticiyi görevden alıp bir başkasını tayin edebilir. Ancak malı vakfettiği esnada o kişinin vakfa bak­masını şart koşmuşsa, onu görevden alamaz. Vakıf yöneticisi vakıf malını kiraya verir de o esnada ücretler yükselir veya daha fazla ücret veren biri çıkarsa, en sahih kavle göre akid feshedilemez.

 

 

B. HİBE (BAĞIŞ)

 

Karşılıksız mülk edinilen şeye hibe denir. Bir kimse hayatta iken sevap kazanmak amacı ile malmı başkasının mülkiyetine geçi­rirse, buna sadaka denir. Kişinin ikram olsun diye malını başkasına vermesi ise hediyedir.

 

Hibenin şartı; icap ve kabul lafzını telaffuz etmektir. En sahih kavle göre icap ve kabul lafzı hediye akdinde şart değildir. Bilakis hediye edenin malı göndermesi ve kendisine hediye edilenin de malı alması yeterlidir.

 

Hibe eden kimse: "Bu evi yaşadığın müddetçe sana verdim. Sen ölürsen mirasçılarına olsun." derse, bu hibedir. Şayet sadece, "Ben bu evi yaşadığın müddetçe sana verdim." derse, keza İmam'm son kavline göre bu da hîbe sayılır. Şayet: "Ölürsen ev tekrar benim olsun." derse, keza en sahih kavle göre hîbe olur. Şayet: "Evim sana rukba olsun veya seni bu eve rakip kıldım." derse, yani: "Sen ben­den önce ölürsen ev tekrar benim olsun, ben senden önce ölürsem sana kalsın." şeklinde yapılan hîbe mezhep alimlerince kabul edilen rivayete ve imam Şafii'nin ilk- kavline göre akid sahih olup son kav­line göre sahih değildir.

 

Satılması caiz olan her şeyin hîbe edilmesi de caizdir. Satılması caiz olmayan meçhul şeyin, zorla alınmış ve kayıp malın hîbe edil­mesi caiz değildir. Ancak satılması caiz olmadığı halde iki buğday ta­nesi gibi şeylerin hibesi caizdir. Borcun borçlu olana hîbe edilmesi ise ibradır. Borcun borçludan başkasına hîbe edilmesi en sahih kav­le göre geçerli değildir.

 

Hîbe, ancak hîbe edenin izni ile kabz edilerek ancak mülk edi­nilebilir. Hîbe akdi ve kabz henüz gerçekleşmeden taraflarından bi­ri ölürse, ölenin mirasçıları onun yerine geçer. Zayıf kavle göre ise akid feshe uğrar.

 

Kişi çocuklarına hediye verirken erkeklerle kızlar arasında eşit şekilde adaletli davranmalıdır. Zayıf kavle göre taksimatı miras ahkamına göre yapmalıdır. Baba çocuğuna verdiği hîbeden geri dönebilir. Keza meşhur kavle göre sair asıl akrabalar da hîbeden vazgeçebilirler.

 

Baba hîbeden dönebilmesi için hîbe edilen şeyin halen çocuğun mülkiyetinde bulunması şarttır. Çocuk hibeyi satmış veya vakfet-misse, babası artık hîbeden rücu edemez. Ancak çocuk teslimden önce hibeyi rehine bırakır, hîbe eder, kölenin hürriyetini bir şarta bağlar, hîbe edilen cariyeyi evlendirir veya hibe edilen tarlayı eker­se, bunlar babasının hîbeden dönmesine mani değildir. Keza mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre hibeyi icare vermişse, bu da hibeden dönmeye mani değildir. Şayet çocuğun hîbe üzerindeki mülkiyeti kalkar sonra mülkiyeti geri dönerse, en sahih kavle göre babanın rücu etme hakkı geri dönmüş olmaz. Hîbe edilen şeyin (me­selâ, hayvanlarda besili olma durumu gibi) kendisinde fazlalaşma şeklinde bir artış olursa, hibeyi fazlalıkla birlikte geri alabilir. Ancak hibede kazanç ve cariyenin doğurduğu çocuk gibi ayrı olan fazlalığı alamaz.

 

Hîbeden rücu etmek: "Hîbe ettiğim şeyden rücu ettim, ondan rücu etmek istiyorum, hîbe ettiğim şeyi mülküme geri çevirdim ve­ya hibeyi bozdum." gibi lafızlarla olur.

 

Hîbe edenin hîbe ettiği şeyi satması, vakfetmesi, başkasına hîbe etmesi, hîbe ettiği köle ise onu azad etmesi veya hîbe ettiği ca­riye ile cinsel ilişkide bulunması gibi hususlarla en sahih kavle göre rücu meydana gelmiş olmaz. Asıl olmayan akraba, karşılıksız olmak kaydı ile yaptığı hîbeden dönemez.

 

Bir kimse, kendisinden aşağı derecede olan kişiye mutlak şe­kilde bir hîbe vermişse, bedelini de isteyemez. Keza en zahir kavle göre kendisinden üstün olana, keza mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre dengi olana yapacağı mutlak hibenin bedelini isteye­mez. Hibenin bedelini vermek gerekirse, en sahih kavle göre verile­cek bedel hibenin kıymeti veya misli kadar olmalıdır. Hibeyi karşılıksız yapmışsa ondan dönebilir.

 

Bedeli belli bir şartla yapılan hîbe akdi, en zahir kavle göre sa­hihtir. Böyle bir hîbe akdi en sahih kavle göre satış akdidir. Belirsiz bedel şartı ile yapılan hîbe akdi ise, mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre geçersizdir.

 

Bir kimse bir kap içinde hediye gönderirse, kabı geri çevirmek adet değilse, kap da hediye olur. Hurma sepeti gibi. Kabı geri çevir­mek adet ise; kap hediye olmaz belki emanet olur. Hediyenin kabını kullanmak ise haramdır. Ancak adete göre hediyeyi kabın içerisinde yemek gerekiyorsa kap kullanılabilir. Bu takdirde hediyeniniçinde bulunduğu kap ariye sayılır.